Abstract
Aim: Nutritional behaviors are affected by many factors and stress in the work environment
has an important place among these factors. The purpose of this study is to
evaluate the relationship between the level of work stress and the nutritional behaviors
of individuals.
Material and Method: The study was conducted with 106 healthcare professionals
working in a private hospital in Istanbul. Data were collected through a personal
information form applied to the participants, the Attitude Scale Towards Healthy Nutrition
and the Workload-Control-Support Scale. Frequency and descriptive statistics,
normality and reliability analyses, independent sample t-test, one-way analysis of
variance (ANOVA) and correlation analysis were used in the analysis of the data. The
significance level was accepted as p<0.05.
Results: 50% of the participants were female and 50% were male; 68.9% were
single and 37.7% had an associate degree. The occupational group with the highest
participation was nurses with 27.4%. 85.8% of the participants did not have a chronic
disease. It was determined that individuals with 10 years or more of experience in
the profession showed a significant difference in terms of negative nutrition scores.
In addition, in the analysis conducted according to shift type, it was determined that
individuals with mixed workload received higher scores.
Conclusion: This study reveals a significant relationship between job stress and nutrition
attitudes among nurses, doctors and administrative staff working in a private
hospital in Istanbul. It shows that they reported lower stress levels as age increased
due to their increased control over work. In the comparison made between professional
groups, it was seen that doctors had higher scores on both scales. This situation
suggests that doctors' academic knowledge may positively affect healthy nutrition
behaviors.
Key words: Workload, Nutrition, Health, Stress, Healthcare Professionals
Özet
Amaç: Bu çalışma Liselere Geçiş Sınavı’na (LGS) hazırlanan 8. sınıf öğrencilerinin beslenme durumları, stres seviyeleri, uyku süreleri ve akademik başarılarının değerlendirilmesi ve beslenme durumunun diğer parametreler üzerine olası etkilerinin incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 13-14 yaş aralığında ve 8. sınıf öğrencisi olup LGS’ye hazırlanan 50 kız ve 50 erkek olmak üzere toplamda 100 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma kapsamında öğrencilere sosyodemografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, stres seviyeleri, uyku süreleri ve LGS deneme sınav sonuçlarını içeren anket uygulanmıştır.
Bulgular: Öğrencilerin %63’ü gün içerisinde iki veya daha az öğün yapmakta ve neredeyse her üç öğrenciden biri okula kahvaltı yapmadan gitmektedir. Kızartmalar (%28,0) ve hamur işi besinler (%27,0) öğrenciler tarafından kahvaltıda sıklıkla tercih edilmektedir. Öğrencilerde sınav nedeniyle kendini daha sık stresli hissetme durumu ile stres anındaki besin tercihleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p<0,05). Öğrencilerin düzenli olarak kahvaltı yapma alışkanlıkları ile LGS deneme sınavı puanları arasında zayıf da olsa bir ilişki bulunmaktadır (p>0,05).
Öğrencilerin kahvaltı ve öğle öğünlerindeki besin tercihleri ile LGS deneme sınavı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Sonuç: LGS’ye hazırlanan 8. sınıf öğrencilerinde stres seviyeleri, uyku düzenleri ve besin tercihleri açısından önemli değişiklikler meydana gelmektedir. Bu dönemde öğrenciler gün içerisinde daha az öğün yapma ve sıklıkla öğün atlama gibi beslenme alışkanlıklarına sahiptir. Basit karbonhidrat ve sodyumdan zengin, vitamin ve mineral içeriği düşük besinler öğrencilerin beslenmelerinde önemli bir yer tutmaktadır.
Beslenme durumu; stres seviyeleri, uyku düzeni ve akademik başarı arasında yakından ilişki bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Beslenme Durumu, Stres Seviyeleri, Uyku Düzeni, Akademik Başarı.
Özet
Ergonomi, bir yandan sosyal yaşam kalitesinin ve diğer yandan üretkenliğin artırılması
amacıyla insanlara uygun ortamlar tasarlamayı hedefler. Ergonomik iç mekan
tasarımında ahşap malzemelerin kullanılmasının insan refahını olumlu etkilediği ve
buna bağlı olarak da üretkenliği arttıracağı düşünülmektedir. Bir taraftan teknolojik
gelişmelere paralel gelişen çevresel sorunlar ve diğer yandan sağlığa yararlı tasarım
stratejileri, doğal ve yenilenebilir yapı malzemelerine olan ihtiyacı ve ilgiyi artırmıştır.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, ahşap malzemelerin iç ortam kalitesi ve insan refahı
üzerinde etkili ergonomik malzemeler olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, iç mekanda
kullanılan ahşap malzemelerin iç ortam kalitesi ve insan refahı üzerindeki etkileri
incelenmiştir. Çalışmanın ilk aşamasında iç mekanda kullanılan ahşap malzemenin
ortam havasının bağıl nem değişimine etkilerine ilişkin deneyler yapılarak analiz edilmiştir.
İkinci aşamada, “wood”; “wellbeing”; “psychological responses”; “physological
responses”; “indoor environment”; “material properties” anahtar kelimelerinin çeşitli
kombinasyonları kullanılarak literatür taraması yapılmıştır. Benzer tarama, Türkçe literatür
için de uygulanmıştır. Deneyler ve literatür taraması ile elde edilen veriler doğrultusunda
araştırma, kimyasal bileşiklerin emisyonları, odunun iç mekan havasının nem
dengelemesine etkisi, antibakteriyel etkiler, akustik etkiler ile insan üzerindeki psikolojik
ve fizyolojik etkilerine ilişkin konular değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda; iç
mekanlarda ahşap malzeme kullanılması halinde; iç mekan havasının nem değişimini
dengelemede etkili olduğu, iç mekan kullanıcılarında olumlu duygular uyandırdığı, bakterilerin
çoğunluğunu engellediği kanaatine varılmıştır. Bununla birlikte, odun esaslı
malzemelerin üretimi ve odunun korunması amacıyla kullanılan bazı kimyasalların belirli
koşullarda çevre kirliliği ve olumsuz sağlık etkileri yaratabileceği düşünülmektedir.
Sonuç olarak, ergonomik iç mekan tasarımında ahşap malzemelerin kullanılmasında
ahşabın yararlı etkilerinden yararlanıp olumsuz etkilerini önlemek üzere araştırmaların
yapılmasına gereksinim duyulmaktadır.
Anahtar kelimeler: Ergonomik iç mekan tasarımı, odun, nem dengeleme, odunun
psikolojik ve fizyolojik etkileri.
Özet
Amaç: Günümüzde yapay zekâ, stratejik iş süreçleri konusunda yaşanan son dönüşüm
teknolojilerinden biridir. Yapay zekanın yeni ortaya çıktığı bir dönemde, belirli rollerin
güncelliğini yitireceği korkusu gündeme gelmiştir. Teknoloji gelişmeye ve iyileşmeye devam ettikçe risk artmaktadır. Eskime korkusu veya Fear of Becoming Obsolete
(FOBO), çalışanların yeni teknolojiler, platformlar ve yapay zekâ ile yer değiştirmeleri
konusunda hissettikleri kaygıyı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu çalışma, “Eskimiş olma korkusu (FOBO)” yaklaşımının teorik çerçevesini ele alarak, yeni bir ölçek
geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma kapsamında ilgili ulusal ve uluslararası literatür taraması yapılıp elde edilen bilgiler doğrultusunda bir çerçeve hazırlanmıştır. Taslak ölçek
tasarlandıktan sonra 12 uzmanın görüşüne başvurulmuş olup, Davis tekniğinden faydalanılmıştır. Son hali, 7 ifadeden oluşan ölçeğin maddelerinin CVI değerleri 0,86-1,00
arasındadır. Ulaşılan bu 7 madde, dil bilgisi alanında uzman olan iki kişi tarafından dil
ve anlatım kontrolünden geçirilerek pilot uygulama süreci başlatılmıştır. Veriler çevrimiçi yöntemle Şubat-Mart 2025 tarihleri arasında toplanmıştır. Bu sürecin sonunda
206 anket toplanmış olup, normallik testlerinde dağılımı olumsuz etkileyen 12 anket
çalışmadan çıkarılmıştır. Bu aşamanın sonucunda geriye kalan 194 anketten oluşan veriler doğrultusunda, testler gerçekleştirilmiştir. Veriler SPSS ve AMOS programlarında
geçerlilik ve güvenilirlik analizlerine tabi tutulmuştur.
Bulgular: Nihai halinde 5’li Likert tipi 7 ifadeden oluşan tek boyutlu “Eskimiş Olma
Korkusu (FOBO) Ölçeği” olarak isimlendirilmiştir. Doğrulayıcı faktör analizi neticesinde
uyum iyiliği indekslerinin kabul edilebilir seviyede olduğu görülmüştür.
Tartışma: Sağlık personeli yapay zekâ çağında becerilerinin ve uzmanlıklarının eskimesi konusunda endişe duyabilirler ve bu da iş güvenliği ve kariyer gelişimi konusunda
endişelere yol açabilir. Bu çalışmanın da ortaya çıkma nedeni ve özgün yanı da bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Sonuç: Gerçekleştirilen analizler sonucunda, geliştirilen bu ölçeğin idari ve tıbbi sağlık
çalışanlarının yapay zekanın gelişimi karşısındaki “eskimiş olma korkusu (FOBO) algılarını tespit etmek üzere uygulanabilir bir veri toplama aracı olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yapay Zekâ, Teknoloji, Eskime, Sağlık, FOBO
Özet
Bu çalışma, adölesan gebeliklerde beslenme gereksinimlerini, beslenme eksikliklerinin
sağlık üzerindeki etkilerini ve sağlıklı beslenmenin önemini vurgulamak amacıyla
mevcut literatürü derlemektedir. Adölesan gebelikler, genç bireylerin fiziksel,
biyolojik ve sosyoekonomik zorluklarla karşılaştığı hem anne hem de fetüs sağlığını
derinden etkileyen karmaşık bir süreçtir. Bu dönemde, genç annelerin büyüme ve
gelişiminin devam etmesi ile fetüsün sağlıklı bir şekilde gelişmesi için artan enerji,
protein, vitamin ve mineral gereksinimleri, beslenmenin hayati önemini daha da
belirgin hâle getirmektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenme, sadece bireylerin sağlığını
değil, aynı zamanda ailelerin ve toplumların geleceğini de tehdit eden erken
doğum, düşük doğum ağırlığı, preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) ve gestasyonel
diyabet gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu sebeple, adölesan gebeliklerde
enerji, protein, demir, kalsiyum ve folik asit gibi temel besin öğelerinin yeterli alımı,
genç annelerin ve bebeklerin sağlığı için kritik bir öneme sahiptir. Kültürel ve sosyoekonomik
faktörler, genç annelerin beslenme alışkanlıkları üzerinde belirleyici
etkilere sahiptir. Ekonomik kısıtlamalar, sağlık hizmetlerine erişim zorlukları ve yetersiz
sağlık okuryazarlığı, adölesan gebeliklerde beslenme yetersizliklerini artıran
temel unsurlar arasında yer almaktadır. Bu zorluklar, genç annelerin sağlıklı beslenme
seçeneklerine ulaşmalarını engelleyebilir ve bu durum hem onların hem de
bebeklerinin sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda, genç annelerin beslenme
eğitimi ve destek programlarına daha fazla önem verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Etkili beslenme eğitim programları ve toplumsal destek mekanizmaları, genç
annelerin sağlıklı beslenme alışkanlıklarını geliştirmelerine ve bu süreçte kendilerini
daha güçlü hissetmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, sağlık profesyonellerinin ve politika
yapıcıların bu konudaki rolleri, adölesan gebeliklerde anne ve bebek sağlığını
koruma çabalarında son derece kritik öneme sahiptir.
Anahtar kelimeler: Adölesan, beslenme, anne sağlığı, fetüs sağlığı, riskli gebelikler